Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemektedir. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet de fazladır. Gerçi yeni ayakkabılar lüks sayılmazdı ama küçük bir dükkân için yeterliydi. Ayakkabıcı onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaşır.
Vitrine iç geçirerek bakan çocuk, bir koltuk değneği kullanmaktadır. Hem de koltuk değneğini kullanırken oldukça zorlanmaktadır. Ayakkabı satıcısı adam ona bir kez daha göz atar. Çocuğun üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştur. Bu yüzden de pantolon paçası sağa sola uçuşur. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmiştir. Bir müddet öyle durur. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlar ve çocuğun arkasından “küçükkk!..” diye seslenir. Çocuk geri döndüğünde, “Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika…” der. Bunun üzerine çocuk, ona dönerek: “Gerçekten çok güzeller!...” diye tebessüm eder ve “ama benim bir bacağım doğuştan eksik”. Der. ”Bu durum bence önemli değil!...” diye atılır adam. Bu dünyada her şeyiyle tam olan bir insan yok ki!... Kiminin gözü kör kiminin böbreği tek, kiminin eli eksik, kiminin de bacağı, kiminin de aklı ya da inancı veya imanı noksan” der.
Küçük çocuk, bir şey söylemez ama adam konuşmasını sürdürür: “Keşke inanç ve imanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi”. Çocuğun kafası iyice karışır. Bu sefer adama doğru yaklaşıp, “anlayamadım!...” der. “Neden öyle olsun ki?”. “Çok basit!..” der adam ve devam eder: “Eğer imanımız yoksa cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler...” Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm eder. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibidir. Adam, vitrini işaret ederek: “Baktığın ayakkabı, sana yakışır!...” der. “Denemek ister misin?”. Çocuk, başını yanlara sallayıp: “Üzerinde 30 lira yazıyor” der. “Almam mümkün değil ki!..” Ayakkabıcı, “indirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!..” der adam. “Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder”.
Çocuk biraz düşünüp, ” Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!...” der. “Onu kim alacak ki?”.
“Amma yaptın ha!..” diye güler satıcı adam. “Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım”. Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştır. Adam, devam ederek, “üstelik de öğrencisin değil mi?” diye sorar. “İkiye gidiyorum!...” diye atılır çocuk. “Üçe geçtim sayılır”. “Tamam işte!..”. der adam, “5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira… O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!..”. Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girer ve ayakkabıların yanına gider. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doludur. Ama adam, vitrinde olanı çıkartır. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirir. Çıkarttığı eskiyi göstererek, “benim satış işlemim bitti!...” der. “şimdi sen de bana, bunu satsan memnun olurum”. “Şaka mı yapıyorsunuz?” diye kekeler çocuk… “Onun tabanı delinmek üzere... Eski bir ayakkabı, para eder mi ki?”. “Sen çok câhil kalmışsın be evladım…” der adam, “antika eşyalardan haberin yok her halde… Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder”.
Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş değildir. Yaşananlar, mutlaka bir rüyada olmalıdır. Hem de hayatındaki en güzel rüya... Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek, “bana göre 20 lira yeterli…” der. “İndirim mevsimini başlattınız ya!...”. Adam onu kıramayıp parayı alır. Dayanamayıp çocuğun yanağına bir öpücük kondurur. Her nedense içi içine sığmamaktadır. Eğer bütün mallarını bir günde satsaydı, böyle bir mutluluğu bulamayacağını düşünür.
Çocuk, yavaşça yerinden doğrulur. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymaz gibidir. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip, “Babam haklıymış!..” der, “sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yok demişti!...”, deyip teşekkür eder ve dükkandan ayrılır.